GÜNCEL
Giriş Tarihi : 03-03-2024 07:52   Güncelleme : 04-03-2024 10:47

Başkan Nihat Alparslan "Gazetecinin evine tetikçiler gönderen eşkiyaları lanetliyoruz"

Uluslararası Gazeteciler Derneği Başkanı Alparslan "Türktime Yönetim Kurulu Başkanı Gazeteci Arkadaşımız Telat Atilla'nın Evine tetkçiler gönderen azmettiricileri  kınıyor ve lanetliyoruz "dedi 

Başkan Nihat Alparslan

 UGD yönetim kurulu Başkanı Nihat Alparslan Yaptığı açıklamada "  Yönetim kurulu olarak Kamuoyunun menfaatlerini gözetmek için  Yaptığı haberden dolayı Türktime yönetim kurulu başkanı gazeteci arkadaşımızın Telat Atilla'nın  Ankara'daki evine tetkçiler gönderen azmettiricileri  kınıyor ve lanetliyoruz.

 Onlarca farklı suçlarda sabıkası olan bu azmetcilerin , basın özgürlüğünü, gazetecinin görevini  yapmasını engelleme çabalarını kabul etmek olanaksızdır.  Basın özgürlüğü, özgürlüklerin en başında gelir.Gazeteci arkadaşımız Telat Atilla'nın  yaptığı şikayet üzerine  hızla harekete geçen Ankara emniyet  müdürlüğü ilgili birimlerinde bulunan görevlilerine teşekkür ediyorum"dedi

 

TELAT ATİLLA'NIN HABERLE İLGİLİ YAZISI

Ta

Talat Atill

 
 
 

lat Atilla

 
 
 
 
Katil kapıya gelirse! Ankara'da kritik bir mevzumuz var!
 
26 Şubat 2024 P Pazartesi gece 23:10 civarında evimin dış kapı zili çaldı.

Bu saatte hayırlı bir misafir olmayacağı için görüntülü megafonu açtım.

İki kişi kapüşonlarıyla yüzlerini gizleyerek kapının açılmasını bekledi.

Megafondan onları izledim.

Bir süredir tehdit aldığım için anormallik olduğunu anladım.

Zile bastıktan sonra yaklaşık 1 dakika beklediler ve gittiler.

Odama geçtim ve savunma refleksi ile ruhsatlı silahımı hazır hale getirerek evin içinde bekledim.

3- 4 dakika sonra bir daha zile bastılar. Yine özenle yüzlerini gizliyorlardı. Şişman olan tetikçi, diğerine "Kapının fotoğrafını çek. Geldiğimizi görsün. Fotoğrafı atalım ona!" dediğini duydum.

(Evime tetikçileri gönderen azmettiriciye göndermeyi kastediyorlar... Bu süreçte Ankara Barosu Avukatı Ç. G.'nin başat bir rol oynadığı açık)  

Geçen 5- 6 saniye benim karar anımdı.

Ya kapıyı açıp, meşru savunmamı sert yapacaktım.

Ya da bu mafya bozuntularını adalete teslim edecektim.

Şansları varmış!

İkinci yolu tercih ettim.

Tetikçi, azmettiricilerine evime geldiklerini ispat için kapı numaramın fotoğrafını çekerken kameraya 2-3 saniye yüzünü gösterince ben de onun fotoğrafını çektim.

Kapıma gelen tetikçiler ve bunları gönderenler; adam öldürme, uyuşturucu içmek, temin etmek, şantaj, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, hırsızlık, kasten yaralama dahil onlarca farklı suçtan sabıkası olan kişiler olduğunu daha sonra öğrendim.

Emniyet yetkililerine durumu bildirdim. Çete üyeleri yakalandı ve tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildiler ama mahkeme adli kontrol şartı ve yurt dışına çıkış yasağı ile serbest bıraktı!

(Asıl konu her ne kadar yazdığım bir yazı olarak görünse de ilgili makamlar soruşturmayı terör örgütleri bağlamında da çok yönlü yürütüyorlar...)

Karşımda adam öldürmekten hükümlü bir çete olduğu için muhatabı da haliyle emniyetin ilgili birimi oldu.

Organize ve kaçakçılık suçlarla mücadele birimi yetkili ve çalışanlarının  sorumluluk anlayışı ve hızlarına teşekkür ederim.

Başta organize ve kaçakçılık daire başkanlığından sorumlu emniyet genel müdür yardımcısı Mahmut Çorumlu, Ankara Organize ve Kaçakçılık Şube Müdürlüğü'nden sorumlu Ankara Emniyet Müdür yardımcısı Murat Çelik ve tüm mesai arkadaşlarının terör örgütleri ve çetelere karşı verdikleri amansız mücadeleye bir kez daha hayran kaldım. Müteşekkirim.

26.12.2019 tarihinde de yazdığım bir haberden dolayı Liceli Metin lakaplı bir mafya tetikçisi bu satırların yazarını vurmak üzere çıktığı güzergâhta, birisi altın iki silah, uyuşturucu ve 50 bin dolar parayla son anda yakalanıp tutuklanmıştı.

O zaman da emniyet birimlerinin hassasiyet göstererek koruma taleplerini kabul etmemiştim.

Son gelişmelerle ilgili bugün de aynı hassasiyeti gösterip, koruma verebileceklerini söylediler ama teşekkür ederek "şimdilik düşünmüyorum." dedim.

Sanırım buradaki temel güdüm, bir şey olacaksa başkasına olmasın duygusu.

Bu yaşadığım konuların bir yerde hiç bir önemi yok.

Kadere inanırım.

Her halin de gereğini yaparım!

Ne yazıldıysa o olur.

Gerisi hikâye ama beni rahatsız eden gazetecilerin ve meslek örgütlerinin tepkisizliği.

Gerçi aynı meslek örgütleri geçmişte, yazdığım bir haber yüzünden bir milletvekilinin mahkemeye giderek "Talat Atilla'nın cep telefonu ve bilgisayarlarına el konsun" dediği zaman da bırakın susmayı, vekili alkışlamış, beni de kınamıştı!

Haberiniz var mı bilmiyorum ama gazetecilik yoğun bakımda!

Geçmişte sağlık muhabirliği de yaptığım için yoğun bakımdaki hastanın ölme belirtilerini bilirim. İdrar azalması, ciltte morarma, göz bebeklerinde büyüme- küçülme ve böbreklerin fonksiyonlarının zayıflaması o hastanın ölmeye yakın olduğunu gösterir.

İşte tüm bu belirtiler medyada var!

Nietzsche’nin "Bugün artık kimse ölümcül hakikatlerden ölmüyor; çok fazla panzehir var." sözlerini yazmadan geçmek olmazdı.

NOT: Başta siyasetçiler olmak üzere her kesimden arayan, soran, "üzerimize ne düşüyor?" diye nezaket gösteren dost, arkadaş ve okurlarıma teşekkür ederim. İyi ki varsınız...

NİHAT ALPARSLANNİHAT ALPARSLAN