GÜNCEL
Giriş Tarihi : 01-04-2023 22:44   Güncelleme : 03-04-2023 09:08

RAMAZAN AYINDA KENDİMİZİ BİR SORGULAYALIM…

RAMAZAN AYINDA KENDİMİZİ BİR SORGULAYALIM…


Mehmet Çatakçı
Ramazan ayında her kese birlik, beraberlik ,sabır dilerken bunu söyleyen zatlar
tam tersini yapıp ortalığı yakıp yıkıyorlar.
Ramazan, Müslümanlar açısından bir diriliş, rahmet ve yeniden tazelenme ayı…
Biliyoruz ki din, insan ilişkilerinin tamamını kuşatan, insani ve ahlaki
davranışlar yanında tabiat ve eşya ile ilişkileri de düzenleyen bir özelliğe
sahiptir. Bu bağlamda din, bir ibadetler bütününden öte inancın gereklerini aynı
zamanda hayatın bütün alanlarına yansıtan bir bilinç de kazandırır.
Kur’an’ın pek çok ayetinde de müminlerin gündelik hayatlarında gözetecekleri
insani ve ahlaki duyarlılıkları net bir şekilde önermektedir. Dolayısıyla imanın
ahlaki boyutu, sadece bireysel davranışları değil, sosyal sorumluluk boyutunu da
düzenlemektedir.
Kalp zenginliğini kazanmak açasından önemli bir fırsat olan Ramazan, aynı
zamanda Hz. Peygamberin tarif ettiği ‘ahlaklı insan’ olmanın meziyetlerini
yeniden keşfetmek içinde büyük bir fırsat. Özü itibariyle barışı, kardeşliği,
rahmeti ve merhameti öğütleyen Hz. Peygamber, bu kavramların sadece
mücerret iddialar olmadığını, esas itibariyle hayatın gerçekliği haline gelmesini
istemiştir.
Maalesef son yıllarda ramazanın ve topyekun ibadetlerin özünü ve esas itibariyle
de hikmetini kaybettiğimiz için dinin kuşatıcı boyutunu adeta perdeleyerek
‘dindarlık anlayışı’nı da belli ritüellere hapsetmiş bulunuyoruz.
Belki hep temennide kalacak ama umarız bu ramazanla birlikte Müslüman
toplumlar, rahmet dini olan İslam’ı sadece belli ibadetlerle sınırlı dar bir alana
hapsetme anlayışından kurtulup sahici bir dindarlık anlayışına erebilirler.
Çünkü sahici bir dindarlık anlayışı, temel insan haklarının korunmasını, insan-
kul hakkının gözetilmesini, kadın haklarının korunmasını, ehliyet ve liyakati
esas almayı, şeffaflığı ve emaneti ehline teslim etmeyi öngörmektedir.
Kuşkusuz dinin öngördüğü, öğütlediği bu görevlerin muhatabı sadece bireyler
değil, daha çok adalet dağıtma makamında olanların, insanların güvenliğini
sağlamak ve haklarını korumakla yükümlü olanların omuzlarındadır.

Ancak hemen belirtelim, tek tek Müslüman bireyler sağlıklı bir dindarlık
bilincine sahip olamazlarsa, yönetim kademesinde olanlardan hak talebinde
bulunma imkanları da sınırlı olacaktır. Eğer Müslüman bireyler adaletsizlikler
karşısında susarlarsa, hak gaspları ve liyakatsiz yöneticilerin toplumda yarattığı
tahribatlara karşı seslerini yükseltemezlerse, Müslümanların yaşadığı ülkelerde,
şehirlerde, beldelerde İslam’ın tarif ettiği erdemli bir toplumun inşası da asla
mümkün olmayacaktır.
Şimdi bu Kur’an ayında, Türkiye dahil bütün bir Müslüman dünya olarak,
bireysel ve toplumsal manada ciddi bir nefis muhasebesi yapıp neden Müslüman
toplumların bilimde, teknolojide bu kadar geri kaldığını, hukukta, özgürlüklerde,
insan haklarında ve yolsuzluklarda neden içler acısı bir halde olduğunu yeni
baştan sorgulamak zorundayız.
Düşünün ki büyük bir deprem felaketi yaşadık, yüz bine yakın insanımızı
kaybettik ve hala acımız devam ediyor.
Eğer aklın ve bilimin rehberliğinde ciddi bir muhasebe yapıp, neden sağlam
binalar yapamadığımızı, neden şehirlerimizi yenilemeyi ihmal ettiğimizi
sorgulamadan bütün bunları “kader planı”na bağlamayı tercih edersek, bilelim
ki bu ve benzer acıları yaşamaktan asla kurtulamayız.
Eğer bu rahmet ayında kendimizi bir iç muhasebeye tabi tutmadan sırf siyasi
hırslarımız adına bizim dışımızdakileri “düşman unsurlar” gibi göstererek
birlikte yaşama irademizi ve en önemlisi de imanın bir göstergesi olan
‘birbirimizi sevme’ duygumuzu zehirlemeye devam edersek, bilelim ki asla
sahici bir dindarlık bilincine sahip olamayız.
Eğer insani hasletlerimizi bozan küçük siyasi cambazlıklar adına aynı ülkede
birlikte yaşadığımız insanlarımızı, komşularımızı, akrabalarımızı
düşmanlaştırmaya devam edersek, bilelim ki ramazanın feyz ve bereketi
kalplerimize asla uğramayacaktır.
Allah sonumuzu hayır etsin.

Erdem NoyanErdem Noyan